Önce Hayat
ÖNCE HAYAT PROJESİ
Bir kızılderili sözünde dendiği gibi, o kadar hızlı koştuk ki ruhumuz geride kaldı. 2010‘lu yılların sonlarındayız. Yıllar bereketli geçmiyor artık. Yaşlar ilerliyor ama sadece ömür sayacı ilerliyor. Kazanımlar diye süslü bir kelime var ya. Artık o kalktı galiba yeryüzünden. 44 yaşında bir birey olarak ben geçmişime baktığımda okul yanında hayatı, hayatın yanında dünyayı öğrenmiş olduğumu fark ediyorum. Hele bizden öncekiler….
Şimdiki çocukların hayvanat bahçesinde gördükleri o zamanların hayat parçaları. Şimdi arabamı servise götürdüğümde ışıltılı mekanlar görüyorum sadece ne yağlı bir yüz, ne dağınık bir alet tezgahı ne de çırağına okkalı bir sesle bağıran ustalar… Dikiş bilmeyen genç anneler, tornavida tutamayan babalar, anane, babaannelerin büyüttüğü bebekler, halktan olmayan hane halkları çoğaldı.
Yaşadığımız “ yaşam ” değil de “ yaşantı ” sanki. Bir şeyler geçiyor başımızdan ne kadarını anlıyor ne kadarını anlamıyoruz acaba ? Çocuklarımız : Tablet, online oyun, telefon, oyun konsolu sarmalında çocukluklarını yaşamayanlar… Hadi yaşayayım dese, acaba yaşatabilecek ebeveynler kaldı mı ? Ya da öyle bir çevre, öyle bir imkan, öyle bir mekan hiç otobüse metroya binmeden yılda 10 bin km gidiyor çocuklarımız. Bir bardak su doldurmayı bilmeden binlerce litre içiyorlar. Türkçeleri bozuk, mantıkları yanlış, algıları düşük. Artık ne deyişler anlaşılıyor ne atasözleri. Mecaz kelimeler artık cinler alemi gibi anlaşılmayacak mecralarda. Çocuklarımızı Avrupalara götürüyoruz. Dünya küçüldü. Dünyayı Avrupa’yı bildiklerini sanıyorlar artık... Ama kendi dünyalarını bilmiyorlar, içinde yaşadıkları toplumu bilmiyorlar.
Bu nedenle öğrensinler diye, yapsınlar diye, etsinler diye, hayat kelimesinin içi dolsun diye, gerçekten yaşasınlar diye, bence bir devrim olan “ ÖNCE HAYAT ”projesini başlattık.
“ ÖNCE HAYAT ” ta yap gel istasyonunda öğrenciler kendilerine verilen görevleri yapmak için şehrin değişik yerlerine dağıtılıyorlar. İlk kez otobüse biniyorlar, ilk kez pazara çıkıyorlar, ilk kez Yeşil Türbe’nin yanında aşevinde ihtiyaç sahiplerine yemek dağıtıyorlar, halkın ta yüreğine gidiyorlar, Pirinç Han’da abdal fırınından aldıkları simitleri yiyorlar. Heykelde, kapalı çarşıda okçular çarşısında geziyorlar. Esnafların bir çaylarını içiyorlar. 1900’lü yılları yaşıyorlar.
Yaşamdan hikayeler istasyonunda etraflarında hikayesi olan insanlar buluyorlar farkındalıkları yükseliyor hayata karşı. O insanları keşfediyorlar, okula davet ediyorlar. Onlarla sohbet ediyor bir hayat bir insan daha kazanıyorlar.
“ Kısa Film ” istasyonunda senaryolarını kendi yazdıkları bir kısa film üretiyorlar. Yazan da yöneten de kendileri oluyor. Yaratım sürecini yaşıyorlar.
“ Yap Çık “ ta atölyemizde testere tutuyor elleri düz bir tahtadan kuş evi yaratıyorlar. Onları götürüp Bursa’nın ağaçlarına asıyorlar.
“ Çırak ” ta okulun kantincisi, tamircisi, sekreteri ,bulaşıkçısı oluyorlar empati nedir öğreniyorlar. Bir ustanın hayatını yaşıyorlar. Hayatlarının çırağı oluyorlar adeta.
Bunlar gibi daha pek çok istasyonla “ ÖNCE HAYAT ” diyorlar çocuklar. Hayatın içine giriyorlar, gerçek hayatın…
Türkiye’ye armağanımız olsun “ ÖNCE HAYAT ”.
- Paylaş